18 Kasım 2020 Çarşamba

Ne yazacağımı bilmeden açtım bu sefer.. 
Kötü bir insan olmadım, olmamaya çalıştım ömrüm boyu.
Her daim her hareketimde kendimi sürekli eleştirerek bir karakter yaratmaya çalıştım.
Sonunda aşındım, çok fazla aşındım..
Ama bu yöntemimi değiştirmedi asla.. Çünkü kendime karşı nesnel olmamak gibi bir durumun söz konusu olmayacağı benim vaz geçemeyeceğim gerçeklerden biri idi..
Parçalanıyorum gittikçe daha fazla.
Karmaşıklaşıyorum, düğüm oluyorum. 
En çok kendimle savaşıyorum..
Yaşarken ve aşınırken bazen damlalarım, önündeki herhangi bir engeli asla görmeyen dev dalgalara dönüşüyorlar..
Damlalarım öfke oluyor, kahkaha oluyor, hüzün oluyor, çaresizlik, intikam, umursamazlık, duygusallık, hissiyat oluyor.. 
Bir anda evrenin tüm hislerini aynı anda hissediyormuşum gibi ele geçiriliyorum zaman geçtikçe..
Ama dilim.. Dilim asla cesur olmadı.. Burasının haricinde kalemim de öyle..
Bir yanım üzülmeleri seni mutlu etsin derken bir yanım canımı yaksalar dahi sürekli destek olmak istiyor hayatımdakilere.. 
Neden böyle? 
Asla kestiremiyorum.. 
Korku mu bu? 
Onu da bilmiyorum gerçekten.
Sadece aşınıyorum.. 
İçim büyürken dışım taşlaşıyor.. 
Ömrünün sonuna gelmiş bir yıldıza dönüşüyorum.
Robotlaşırken rengarenkleşiyorum.
İçime dönerken kahkahalarım ve renklerim ve çeşitliliğim artıyor.. 
Parçalanıyorum her aşamada.. 
Bunun sonu ne bilmesem de..
Ve kafam aynı yazının 7. mısrasında değişmesi kadar karmakarışık.. 
Anlamsızlıkların evreninde bu da anlamsız bir yazı olarak kalsın..

13 Kasım 2020 Cuma

İNANMAK VAZGEÇMEKTİR..


İnsan kendi değerini kendi belirliyor bu hayatta..
Bu bildiğim ama sürekli kendime hatırlatmam gereken bir durum ne yazık ki..
Anı yaşamayı bir dönemler yapmam gerektiğini düşünürken şimdilerde evrenin en üç kağıtçı kaçma yöntemi olarak düşünüyorum.. 
İnsan ancak kaçması gerekiyorsa anı yaşamaya başlıyor. 
Zamanı biz bölmüşken, ve geçmişi, geleceği ve şimdiyi kendimiz yaratmışken ancak kendimize uydurduğumuz kılıflardan biri gibi geliyor anı yaşamak, değersizleştirmek..
Bilmek asla yaşamak değil..
Keza hissetmek de öyle
Durup, bir nefes alıp düşündüğümde asla içinden çıkamadığım şeyler oluyor ne yazık ki
İnsanların gösterdikleri yönlerinden çok farklı olması gibi
Gösterdikleri personalarına çok güzel köle olmaları gibi
Kölesi oldukları personalarını bile bile onlara inanmak gibi..
En büyük zaafımız bu ne yazık ki..
İnanmak.. Gördüklerimize inanmak, bildiklerimize değil.
İnanmak istediklerimize inanmak aksini görsek bile..
Anı yaşamak ve anı yaşarken kaçmak en çok.
Kaçarken kendinden uzaklaşmak biraz da..
İnanırken kendinden uzaklaşmak
Kendi değerini değersizleştirerek öteki olmalara sığınmak gibi.
Kendin olmakla yüzleşememek belki de en çok yalnız kalmaktan korktuğun için.
Değişmenin kaçınılmaz olduğunu bilirken, kendin olarak değişmekten korkmak mesela..
Çünkü yalnız kalmaktan, yalnız kalırken yüzleşmekten korkmak..
En büyük zaafımız dedim ya inanmak diye, belki de en çok kendine inanmamaktır bu.
Olanlar üzerine, olmuşlar üzerine düşünürken ve bunu kendine gard edinirken 
Yapabileceklerin üzerine, yaşayabileceklerin üzerine
Kendin üzerine düşünmekten kaçmak..
Çoğu zaman bin bir tane kılıf uydurarak..
Çoğu zaman umursamazlık kisvesi altında veyahut önemsizleştirerek , tekilleştirerek belki de..
Hayal kurmaktan kaçarak en çok, değiştirebileceğine dair gücü bulmadığın için kendinde..
Kendine inanmamaktır en büyük zaafımız..
Dedim ya, sürekli tekrar etmeliyim kendi değerimi kendim belirlediğimi..
Bir kırmızının peşine düşerek galaksileri dolaşabileceğimi unutturmamalıyım kendime..
Şatafatlı maskelerini takmış insanların aslında sadece birer tutsak olduklarını tekrar etmeliyim en çok da..
Hayal etmeli, yaşamalıyım..
En uç noktada hissederek, hayal ederek, kaçmayarak kendimden..
Zamanı bölmeden asla ve geçmişi ve şimdiyi ve geleceği bölmeden hiçbir zaman.
Kendi kendimi robotlaştırmaya başladığım zaman hayal etmeliyim en çok da..
Çevremdekileri bir rengin peşine sürükleyerek evrenime katmalıyım..
Ve en çok ama en çok hayal etmeliyim..
Kırmızı'nın ve Güneş'in asla bitmediği yerleri..