25 Ocak 2020 Cumartesi

Bu evrende aynı dili konuşabilmek yasak..
Nefes almak yasak..
Özgürce, zamansız,, mekansız, sıfatsız ve kalıpsız sevmek yasak.
Bu evrenin kuralları evvelinden koyulmuş gibi sanki ve karşı geldikçe daha da sertleşir gibi,

Uyarladıkça daha da kalıba sokar gibi..
Neden aynı dili konuşamıyoruz?
İki insan aynı şeyleri hissederken ve söylerken neden sıfatlandırılmak zorunda.
Paylaşamaz mıyız ruhlarımızı?
Özgür kılamaz mıyız sınırlandırmadan,kalıplandırmadan?
Kavrayamıyorum..
Nefes almanın kusursuzluğunu fark edememeleri..
Somutluğa , büyük hareketlere ve daha fazlasını istemenin anlamsızlığını
Kavrayamıyorum.
Bir şarkının güzel bir cümlesinde geçebilmek veyahut bir rengin kusursuzluğuna dalmak kadar basitken hayat insanların nasıl bu kadar karmaşıklaştırdığını,
Veyahut evrenin bu kadar fazlaca kalıba sokmalarını
Kavrayamıyorum asla..
Diyorum ya,
Bu evrende aynı dili konuşabilmek yasak,
Aynı yalnızlığı paylaşmak, aynı renkleri sevebilmek yasak..
Kavrayamıyorum..
Kavrayamıyorum..

24 Ocak 2020 Cuma

Anlamak Yordu Beni..

Yaşamda bazı şeylerin asla değişmediğini anladığın anlar oluyor bazen.
Lanet diyorsun kimi zaman..Şanssızlık oluyor bazen, bazen zamansızlık oluyor bazense yanlış yer...
Her zaman saklanmanın bir yolunu buluyoruz bahanelerin ardına.
Bir şekilde kabullenmekten kaçmanın yolunu ediniveriyoruz ansızın.
Öylece durup beklemeye başlıyorsun sonrasında.
Beklemelerin bitti sanarken ve gerçekten yaşamaya başladığını düşünürken aslında sadece duruyormuşsun..
Durduğun yerde duran zamanı resim yaparak anlamlı kılmaya çalışıyormuşsun.
Zaman durur mu hiç?
Duruyormuş işte..
En çok bunu anladığında kırılıyorsun.
Hissetmekten kaçtıkça ve bunu başardığını sandıkça daha fazla başa dönmeye başlıyor insan.
Ve şaşırıyor da..
Mutluluktan karnının ağrıdığı günlere, heyecandan onbinlerce adım yürüdüğü zamanı düşündükçe şaşırıyor insan..
O an anlıyor işte en çok zamanın durduğunu.
Bir adım atacakken duvara toslamayı, eylemlerini gerçekleştirirken ve hayatı devam ederken ruhunun hep aynı yerde kalmasını o zaman anlıyor.
Zamanın ruha ait olduğunu en iyi o zaman anlıyor.
Ve kafası da karışabiliyor bazen insan ama en çok herkesin aynı olmayı düşlediği zamanlarda.
Farklılıkların ve inceliklerin kusursuzluğu, dinlemenin ve konuşmanın, konuşurken susabilmenin ve en çok da susarken anlatabilmenin kusursuzluğunun unutulmuş olduğunu görünce şaşırıyor.
Sevme hürriyetinin bile tutsak olduğunu görünce, hisler kadar özgür iken onlar kadar tutsak olduğunu fark edince şaşırıyor..
Bazı şeylerin hiç değişmediğini anladığı anlar dedim ya hani işte tam o zamanlarda sadece daha fazla anlamaya başladığını zamanı çok daha fazla durdurmaya başladığını anlıyor.
Edip'imin dediği gibi aynı..
''Kısaca söyleyeyim anlamak yordu beni..''

20 Ocak 2020 Pazartesi

Kahverengi...

Hayatımda ilk kez kahverengi bir huzurunu tahayül edebiliyorum.
Kafam karışık aynı renkler gibi.
Ama tek bir görüntünün özleminden vazgeçemiyorum bir süredir.

Her şey çok farklı renkte gibi ama her şey kahverengi gibi.
Her renk benim için bir hikaye anlatır, bilirsin..
Belki de ancak tahmin edebilirsin moru, yeşili, kırmızıyı..
Şimdi hikaye yazdığım, hikayesini kendi yazan bir kahverengi var ruhumda..
Ruh da demek istemiyorum öyle sınırlı ki kelimelere hapsetmek.
Kendi hikayesini yazdı kahverengi evet, aynı zaman gibi..
Belki de gerçekleşmeyecek bir hikayenin hayalini kurdu kahverengi.
Zamanın gerçekleşmemesi gibi..
Zamanı ruha, ruhu, hayale dönüştürmek gibi bir kahverengiden bahsediyorum.
Tüm renklerin ve kelimelere hapsolmuş anlamların birleşimi gibi bir hayal bu.
Kitaplardan örülmüş duvarlarda, evrenin en kırmızı kahve kokusuyla sarılmış bir hayal bu..
İçeri sızan ışık evrenin en güzel şarkısını söylerken,

Biz orada unutulmuşuz kahverengiliklerde..
Hiç konuşmuyoruz, ihtiyacımız yok gibi konuşmaya..
Sanki konuşarak beklemişiz de bunca zaman artık birbirimizin susmalarına saklanıyor gibiyiz.
Bir minik mimik ile tonlarca şey anlatıp ufak bir sarılmada tüm evreni kucaklamış gibi hissediyoruz.
Dedim ya kendi ve belki de hiç gerçekleşmeyecek hikayesini yazdı kahverengi bilmeden.
Sen orada dururken ve ben içimde evrenin en karmaşık hikayelerini her saniye tekrar tekrar yazarken,

Daha çok susuyorum..
Konuşmak anlamsız geliyor.. Ve ben ilk kez nasıl yaşayacağımı bilmeden,
Kendini sınırlandıran kelimeleri melodilerle özgürleştirmeye çalışıyorum..
Senin hayalinden kaçarken daha çok saklanıyorum kendi içime..
Daha çok konuşmak isterken fazlalaşıyor susmalarım.
Kendim olamıyorum, uzun bir süre sonra insan nasıl kendi olabilir sorusuna yanıt bulamıyorum.
Sana baktıkça kocaman bir dünyanın varlığını bilmek belki de sadece ummak ve bundan kaçmakla sanki geçiyor zamanım..
Kaçmakla en çok evet..
Bir şeyleri sürekli olarak yaparak ve hareketle ve yersiz cümlelerle doldurmak beklemeleri..
Çünkü susmak en büyük konuşmalara dönüyor artık..
Ve ben ''Susarak katlanıyoruz her mutsuzluğa..'' sözüne artık saklanamıyorum..
Melodisi ve ruhu aklımda olan kelimeleri bile hatırlayamazken sonu olmayan bir kovalamaya dönüyor her şey. 

Sen oradasın...
Evrenin en güzel kahverengiliğiyle duruyorsun karşımda..
Ve sana sadece bakarken ben adım atmaya korkuyorum delicesine.
Kendi düşüncelerimden ve hayallerimden korkuyorum,

Yaşamaktan korkuyorum..
Ama öyle güzelsin ki orada öyle dururken bile..
Sana bakıp şarkılara sığınmaktan şiirlerde kendimi aramaktan fazlasını yapamıyorum..

Dedim ya kendi ve belki de hiç gerçekleşmeyecek hikayesini yazdı kahverengi bilmeden.

1 Ocak 2020 Çarşamba

'Susarak Katlanıyoruz Her Mutsuzluğa'

Bitmiş bir 2019 var şimdi geride bıraktığım.

Öyle uzun öyle anlamsız geliyor ki bırakmak ve yaşamak ve karışmak..

Evet karışmak.. 

En çok da o anlamsızlığı bunca hissederken. 

Yaşadığım, hissettiğim, mutlu olduğum, 

yataktan saatlerce çıkamayacak kadar çok canımın yandığı,

sancılarımın olduğu,

Gülmekten düşünemeyecek kadar sarhoş olduğum yaşantılar..

O an bu kadar sivri yaşarken her şeyi, şimdi belki fotoğraf karesi veyahut sabah uyandığında hatırlamadığın bir rüyadan farksız olan o zaman dilimleri.

Hatırlayamazken ve karışırken ruhuna, tüm bu hissedilenlerin ve düşünülenlerin farksız olması ama bir yandan da o kadar aynı olması..

Öyle garip öyle tuhaf ki..

Nasıldı diye düşünüyorum dünden beri 2019 için..

Gerçekten bir cevabım yok..

Yaşadım, yaşandım, yaşlandım..

Bu kadar hepsi.. Hissettiklerim önemsiz ve anlamsız.

İçimde her yeni dilimde oluşan renklerin laciverte dönmesi gibi, tüm renkleri siyaha çevirmesi gibi.

Anlamı olmayan her şey gibi yitip gitti o da.. Ve insan belli bir dönemden sonra en çok anlamı ararken en çok anlamsızlığı anlıyor sanırım.

Anlamak bile bu kadar karmaşıkken insanın böyle güç bir şeyi anladığından emin olması ne tuhaf sahiden..

Kişiler hep oldular.. Benim insanlarım..Sevdiklerim, nefret  etmek istediklerim, daha çok tanımak istediklerim.. Ve hiç tanışamadıklarım..

Hepsi silüetken asla yok olmuyorlar içimde.. Öyle sesli bir koro ki bu kendi anlamlarında kocaman bir anlamsızlık onların sesleri..

Ve zaman..

O kadar lafım yok ki bu rüzgara karşı.. Ancak bir alıntı ile anlatabiliyor 21 gramlık ruhum renklerini:


''Yaşlandık da ondan mıSusarak katlanıyoruz her mutsuzluğa
Saatlendiriyoruz günü
Bölüyoruz dakikalara
Bir hiç oluncaya kadar bölüyoruz onu.''



Susarak katlanırken ve bunca karmaşıkken her şey gene istemsizce ve her geçen gün çok daha anlamlı bir şekilde söylüyor 'Kırmızı' olduğu yerden Edip Cansever..

''Ne gelir elimizden insan olmaktan başka..''