23 Haziran 2020 Salı

Bazı anlar oluyor ansızın
Bazı kareler,
Saçma ve anlamsız kareler
Önemi asla olmayan kareler
Gözünün önüne geliveriyor insanın.
Yazarken dahi zaman ağırlaşıyor sanki, sebepsiz.
Sesler yavaşlıyor, etraf flulaşıyor
Ve o zaman içinde bir yerlerde hep tutunduklarına veda etmen gerektiğini anlıyorsun
Belki de kafandakine inanmak istediğini kavrıyorsun
Belki de kafandakine inanmak istediğin yalanına inandırmaya çalışıyorsun kendini
Bilemiyorum.
Ama en üzen şey ile bile seni vedalaşırken
Zorlanıyorsun.

10 Haziran 2020 Çarşamba

Ne zaman okusam bir şeyler,
İzlesem..
Gözlesem ve yahut hissetsem..
Kelimesi önemsiz olmak ile birlikte her ne yapıyorsam ve ne oluyorsa,
Bana çok acı çektiren veyahut hiç fark etmediğim,
Önemli olan hayatımda veyahut fark etmediğim..
Her ne oluyorsa hayatımda, hayatta, zamanda..
Her şey aynı bir nehrin akması misali durmaksızın seyrinde devam ediyor.
Yaşadıklarımız ve tüm bu olanlar..
Karmaşadan, anlamsızlıktan, içinden çıkamadığımız çaresizlikten ibaret dahi olsa
Gene kendi yolunu bulup devam ediyor bir şekilde.
Bizim anlamlarımız anlamsızlığı oluşturuyor..
Bunca anlamsızken bunca acı çekmek neden peki?
Bildiğim halde neden böylesi dağılmışlığımlayım hala
Hatırladığım anılarımdan itibaren çok yanlış bir yapbozun çok doğru parçalarıymış gibi kenetli hayatım.
Çerçevenin dışına taşmak doğasıymış gibi sanki.
Fikri dahi sorulmadan taşmak istediğiyle ilgili
Ve bunu bilirken ve devam ederken

Kavrayamadığım anlamın en anlamsız parçalarından biri olmaya mahkummuş gibi..
Renkler bile beni artık anlatmaya yetmezken
Ve bilirken bu yapbozun kendisi olduğumu
Ve yanlış giderken bir şeyler
Nasıl akacağımı bilmeden ve daha da beteri bir şekilde seyrine devam edeceğini bilirken
Nefes almak hakikatten çok zor.
Çok fazla..

7 Haziran 2020 Pazar

Özlüyorum ve vaz geçiyorum..
Hissetmekle lanetlenmiş bir ruhum.
Hem de her dakika ve her saniye bunu istemezken.
Ne kadar çok kendime kararlar da alsam, her an ve her an,

Ne kadar çok dersler çıkarsam veyahut ilerlesem, düşsem , bakmasam geriye,
Uymaya çalışsam zamana ya da dursam sadece bazen..
Ya da..
Kaçsam da..
Durmadan, durmaksızın..
Her şeyi en çok da kaçmak için yapsam.
Bahanelerime inansam kaçmak için..
Bir yerde her rengin bittiği o derin karanlıktayım gene..
Ve sen.. Morun, yeşilin en güzel rengi.
Ben yoruldum artık.
En çok zamandan..
Yorulur mu hiç insan zamandan deme..
En çok zamandan yorulur insan veyahut zamansızlıktan veyahut ait olmamaktan.
Ne der isen sen ona.  Zamanın varlığı yoruyor artık beni.
Ve sevmekten de yorulurmuş hakikatten de insan..
Farklılığı severken, farklılığın düşünü kurarken ve bilmediği bir yeri düşlerken de yorulurmuş.
Bilmediğin ve farklı olduğunu bildiğin bir yeri özlemek nasıl bir şey bilir misin sen hiç?
Öyle zor.. Öyle yorucu ki..
ÇatıdakiFiller'im senin de bildiğin gibi şimdi gidiyorum.
Her daim kaçtığım kahkahalarımın arasında kendimi saklamaya kaçıyorum usulca.
Uzaktan uzağa özlemenin ve yas tutmanın en silik hali olarak kahkahalarıma sığınıyorum ben.
Dedim ya:
Özlüyorum ve vaz geçiyorum.

1 Haziran 2020 Pazartesi

Ne yazacağımı bilmeden gene karşındayım benim canım ÇatıdakiFiller'im..
Bunalmışken içim ve gene kendimi tam manası ile bir küpün içinde hissederken belki diyorum sen benim içimi çözersin..
Sen bir nebze olsa kendimi anlatırken anlatmamı sağlarsın.
Hoş, hayatımda her an değişim, dönüşüm veyahut devinimler olmasına karşın bir tek kafa karışıklığımın baki kalması da üzücü.
Yazıya başlamadan evvel kim bilir kaçıncı kez kullandığım o meşhur mısra ile başlamak istedim gene:

-Anlaşılmak değil mi ama sanki kimsenin olamaz-
Anlamak mı derdim, anlaşılmak mı..
Artık buna bile cevap veremiyorum canım ÇatıdakiFiller'im.. Çünkü artık kavrayamıyorum.
Çok klişe bir biçimde ruhumu yaşlanmış hissediyorum ve bilinenin aksine çocuk tarafım bir personadan ibaret.
Personam beni yormaktan ziyade beni dinlendirirken ve ele geçirmesini isterken beni, aksi olmaya başlıyor ve gerçek kimliğim, arkada bırakmak istediğim kimliğim, nefes bile almadan kaçmak istediğim benliğim beni ele geçirmeye çalışıyor.
Anlamıyorum benim canım ÇatıdakiFiller'im..
Midemdeki o ağırlığın sebebini, boğazımdan doğru yükselen ve tarifinin ve hissinin kelimelerle asla anlatılamayacak denli tuhaf olan hissin sebebini asla anlamıyorum.
Ve günlerdir uyuyamıyorum benim ÇatıdakiFillerim..
Kendimle karşılaşmaktan mı korkum, yoksa benliğimi keşfetmenin huzursuzluğumu?
Tam olarak kestiremiyorum.
fakat uyuyamıyorum..
Ve yazarken yazarken fark ediyorum ki canım ÇatıdakiFiller'im,
Zaman'ın olduğu bir Dünya'ya ait değilim ben asla.
Varlığımın zaman ile çeliştiğini düşünüyorum..
Ve birbirimizi gittikçe yok ettiğimize.
Ne kendiliğimin anlamı kalıyor zaman varken..
Ne de Zaman'ın anlamı kalıyor ben hala mevcut iken.
Birbiri ile yaşamak zorunda kalan ve birbirini yok eden iki güç gibiyiz.
Yapamıyoruz..
Kelimeleri,renkleri, müziği..
Her şeyi anlamsızlaştırmaya başlıyoruz bir arada iken..
Uyumamak bile anlamını yitiriyor, hayal kurmak bile karmaşıklaştırıyor.
Ve sevmek ve sevmek ve sevmek..
Sevmek ve sevilmek.. -Değil mi ama- Sanki kimsenin olamaz..