15 Temmuz 2018 Pazar

2012'den beri ne zaman bunalsam buraya kaçar olmuşum..
Şöyle bir geçmişe bakınca, yazdıklarımı okuyunca her defasında bunu farkediyorum..
Yazdığım kelimelerle bir şekilde içimi dökebiliyor imişim bir zamanlar.
İnsanlara kendimi anlatmaktan sıkıldığımda, anlattığımda beni anlamadıklarımı gördüğümde hep saklandığım yer idi burası..
Bugün fark ettim ki en berbat hissettiğim zamanda ne aklıma çatıdakifiller geldi ne de gözyaşı dökebildim..
Buraya bile belki biraz daha iyi hissederim diye zorlayarak yazıyorum şu an..
Ah benim değişmeyen Çatıdakifillerim..
İçimdeki kelimeler de bitmiş..
Bunu en iyi sen anlarsın.
Bir insanın kelimelerinin bitmesi sanki umudunun bitmesi gibi.
Yaşayıp hissediyorsun ve dışarı vurabildiğin, anlatmak istediğin, anlamlı gelen veyahut anlamlı gelmesini umduğun tek bir kelime dahi olmamasını en iyi sen anlarsın.
Kelimeler bile terk etti beni.
Sırada ne var bilmiyorum
Belki şarkılar belki zaman..
Umrumda da değil açıkçası.
Her şey öylesi belirsiz.
Ve daha kötüsü bir o kadar da anlamsız.

4 Haziran 2018 Pazartesi

zaman o kadar göreceli ki..
Biz ayrılalı 5 ay olmuş.. Sen bu şehirden taşınalıysa neredeyse 1 yıl..
Bu sürece bakınca çok şey yaşamış gibiyim.. Ama bir yandan baktığımda sanki hep aynı yerde dönüp duruyorum da kendime tonlarca yalan söylüyorum gibi.

Zaten süreçler sonunda hep kendini kandırdığını fark ediyorsun. Yaşarken en doğrusu gibi gelen şeyler bir süre sonra pişmanlıklara dönüşüyor.
Ve sanırım yaşlanıyorum.. Bir zamanlar 'Yaptıklarımdan asla pişman olmam.' derken şimdi bu cümleyi zorla kendime kanıtlamaya çalıştığımı hissediyorum.
Sen bu şehirden gideli 1 yıl, hayatımdan gideli ise tam 5 ay oldu..
Ama bazı şeyler hakikatten değişmiyor. Sanki her an gelebilecekmişsin, sana sarılabilecekmişim gibi özlüyorum seni.

Sanki gene cumartesi günü gelecek de buluşacağız diye bekliyorum.
İçimde hep bir özlem heycanı var sanki bunu giderebilecekmişim gibi.
Ama bir yandan da o heyecan ile aynı anda bastıran bir 'o artık yok' hüznü var.
Sanki bitmeyen bir haftanın Cumartesi gününü bekler gibiyim..
Fakat zaman çok hızlı akarken o Cumartesi günü hiç gelmiyor gibi.
Ben zamanda ve kendimde kapana kısılmış gibiyim bir parça.

Öyle işte..
Daha ne denirse.. 

26 Nisan 2018 Perşembe

Eski zamanlar gibi bir kartpostalda kaldı aşkımız senle.. Ara ara cebimden çıkarıp sigara yaktığım cinsten öylece  buruk kaldık.. O kartpostal hep cebimde olacak.. Mesafelere ve zamana kafa tutarcasına.. Ve sen.. Noktaların bile ifade edemediği sonsuzluktasın artık.. Koca 3 yılın ve gelmeyecek yıllarımızın şerefine..

8 Nisan 2018 Pazar

8 Nisan..

24 mart ile 26 nisan arası o kadar tehlikeli zamanlar ki..
Her anı beynime nasıl kazımışsam gitmesi imkansız hale bürünmüş anılarımız.
Seninle ilk mesajlaşmalarımızı hatırlıyorum.. Tesadüfen attığım bir mesaj hayatımın en güzel, tek gerçek anılarına sebep olmuş.. Aynı zamanda bitmeyecek bir acı silsilesinin de başlangıcı olmuş..
108 gün olmuş biz ayrılalı.. Ama ben hala ağlıyorum.. Hala rüyalarıma giriyosun.. Uyanmak istemiyorum.. Uyandıktan sonra ağlaya ağlaya tekrar uyumak ve rüya görmek isterken buluyorum kendimi..
Bugün 8 Nisan.. Seni ilk gördüğüm gün.. Hiç unutmam, unutamam..
No Land konseri vardı.. Fazla biletim vardı benim.. Kar yağıyordu o gün.. Gelmeyeceğini bile bile çağırmıştım seni.
Ve gelmiştin.. İlk kez telefonda aramış seni, ilk defa sesini duymuştum.. Hatta konser SPR'deydi, ben seni Shell'in orda aramıştım. Geleceğini söylediğin an put gibi kaldığımı hatırlıyorum..
Sonrasında Spr'ye geçtik.. Sen tuhaf bir şekilde sahnenin ordan girmiştin, nasıl girdiğini hiç anlayamadım (:
Seni görür görmez ne kadar yakışıklı olduğunu düşünmüştüm, resmen beynimden vurulmuştum..
O gün ilk ve son martinimi seninle içmiştim.. Jagger seevdiğimden bahsettim sana, sen bana Jagger'in hikayesini, sembolünün nereden geldiğini anlatmıştın..
Hiçbir ayrıntıyı unutmuyorum..
İlk geldiğinde ben az makyaj yapmıştım sadece ruj sürmüştüm, o zamanlar bilmiyordum sadece ruju sevmediğini..Sana sigara bile uzatmıştım.. Sen nefret edersin sigaradan, kokusu bile sinirlendirir seni.. Nereden bilebilirdim ki..
3 yıl geçti seni göreli.. Hayatımın en güzel 2 yıl 8 ayından sonra şimdi ağlıyorum.. 3 aydır durmadan ağlıyorum ben.. Hiç bu kadar uzun süre canım yanmadı benim.. Hiç bu kadar çaresiz hissetmedim..
Hiç bu denli gerçekten yaşamadım acıyı.. Sürekli uyumak, rüyamda seni görmek, geçmişi hayal edip her anı yeniden yaşamak istiyorum..
Kendime gelemiyorum ben.. 3 yıl sonra ilk defa beraber kutlamayacağız doğum gününü..
O kadar zor geçiyor ki günlerim. Her an seni hissediyorum, seni özlüyorum.. Ama elim kolum o kadar bağlı ki.. Gerçekten enerjim kalmıyor..
Büyüdükçe acının rengi de değişiyormuş.. Gerçekten acıyı ve çaresizliği bununla beraber yaşamak zorunda olduğunu ve çevrene çaktırmaman gerektiğini anladığın zaman yaşamaya başlıyormuşsun..
Canın acırken ama kimsenin umrunda olmadığını biliyorken asıl yalnızlığı hissediyormuşsun..
Bir de en büyük yanılgıyı da hayatı iki kişilik bir yalnızlığa gerçekten sığdırabileceğine inanarak yaşıyormuşsun..
3 yıl oldu..3 yıl sonra ilk kez bugünleri ayrı geçiriyoruz..
Ve ben gerçekten bunun altında eziliyorum..
Ayrılığımızın ilk günlerinde bana bir şarkı atmıştın.. Orda dediği gibi:
''Sevda kuşun kanadında..''

2 Mart 2018 Cuma

Gün..

Bugün ayrılığımızın 71. günü..
Sensiz geçen 71 gün..
Geceleri üşüdüğüm, gündüzleri salak gibi ordan oraya komutlanmış gibi hareket ettiğim 71 gün..
Yapamıyorum..
Sensiz devam edemiyorum..
Çay içerken Hanımeller Damla Çikolaralı bandırdığımız zamanlar geliyor aklıma..
Suyu hep senin en sevdiğin o buzlu bardakla içiyorum.. Sırf sen seviyorsun diye minnet rica almıştım bir mekandan o bardağı..
Bizim sevdiğimiz mekandan:Burger & Beer.. Seninle orayı çok severdik.. Her ay mutlaka gider, Paris tablosunun önünde hamburgerlerimizi yer koca yanak fotoğrafı çekilip biralarımızı yudumlardık..
İnatlaşırdık da her zamanki gibi.. Jalapeno'lu sosu çok severdim ben.. Ama hep ağzım yanardı, sen üflerdin..
Sonra da alay ederdin.. Alay ediyorsun diye kızardım ben sana..
Ne kadar basit anılar.. Şimdi o kadar kıymetliler ki.. Senle yıkadığımız bulaşık, ekmek almaya gittiğimiz sokak.. Kışın paçalarımızı çorabın içine sokar sonra çok normalmiş gibi ortalıkta dolanırdık..
Kıraathanenin önünden geçerken elimi bırakırdın amcalara ayıp olmasın diye..
Hepsi ama hepsi o kadar önemli ki artık benim için..
Saçlarımı dağıtmayı sevmiyorum, yaptığım makyajdan, sürdüğüm rujdan nefret ediyorum..
Sen hep doğal halimi severdin.. Ben bazen doğal halimden de nefret ediyorum.. Sırf sensiz eksik diye..
Ben artık hep komutlanmış gibi yaşıyorum..
Uyan ve staja git, spora git, dershaneye git, okula git ve evde uyku saatini bekle..
Uyumak için ilacını iç..Ağlamamak için kafanı dağıt..
Kafanı dağıtamıyosan ağla sonra bir sigara yak..Ağlamanı kes ve hiçbir şey yokmuş gibi devam etmeye çalış..
Ama dediğin gibi.. İçimizde hep bir Hicaz..
Ben devam edemiyorum ya hep dediğim gibi en zoru da :
''Yarın güzel bir gün olacak..''

24 Şubat 2018 Cumartesi

Yarım..

Hadi kaldıralım kadehleri..
Tom Waits çalıyor şu an..
Kendimi ne kadar toparlamaya çalışsam da hep dağınığım..
Biliyorum..
Bazı şarkılar insanın parçalanmışlığını o kadar güzel hatırlatıyor ki.
Ya da belki hatırladığımız için o şarkılara sığınıyoruz..
Kafam her zamanki gibi karışık, bilirsin..
Gözlerimdeki hüznü de, kafamdaki karışıklığı da bilmeden, görmeden sevmedin mi beni sen?
Dün gece gene ''Bende ne buluyorsun? Beni neden seviyorsun?'' diye sorduğunda sana verilecek bir fıçı cevabım vardı..
Evet.. Bir fıçı..
Çünkü bazen yazamıyorum, içiyorum..
Ben içince daha çok kendim oluyorum.. Ve aslında sen de ben de birbirimizi daha iyi anlıyoruz..
Anlardık..
Bu yüzden bir fıçı..
Bir fıçı susmuşluk..
Bir fıçı çizim..
Bir fıçı yol..
Bir fıçı bakışma..
Daha fazlası..
Hergün hazırlanırken saçlarımı yandan tarıyorum..
Ne zaman yüzüme baksan saçlarımı yana ayırırdın sen..
Sen mutlu ol diye alıştım ben de..
Şimdi her sabah seni anıyorum..
Canım sıkkınken film izlemeye gidiyor elim..
Sen her hafta ''Sincap bu filmleri sever..'' diyerek bana tonlarca film getirirdin.
Belki birini belki hepsini izlerdik, bitiremediğimizde ben tüm filmleri izlerdim..
Bazen de uyuyakalırdım..
Cumartesi geceleri hep biralarımızı alır izlerdik biz.. Her cumartesi..
Aslında ben hep uyuyakalırdım omzunda..
En güzeli de sabah kalkıp yarım kalanları ve nicesini bitirmekti.
Yarım kalan şişeni ben bitirirdim, yarım kalan ekmeğimi sen yerdin.
Biz hiç bırakmadık ki öyle..
Belki hep tamamlamaya çalıştığımızdan yarım kaldı bu zaman..
Bizim ''Zaman''ımız yarım kaldı zamansızlıktan.
Her şeyi yarım bıraksak belki, o zaman daha mı başka olurdu?
O zaman birbirimizi tamamlamanın yükünün altında ezilmez miydik?
Bilmiyorum..
Tom Waits çalıyor..
Saçlarımı yandan tarıyorum..
Ve az sonra gene seninle keşfettiğim bir yönetmenden film izleyeceğim..

18 Şubat 2018 Pazar

Her şey çok güzeldi 1 aydır. Seninle konuşa konuşa, acıma tuz basa basa seni atacaktım içimden.. En dibi görmeden yukarı çıkılmıyordu hani? Daha ne kadar dibi görebilirim bilmiyorum..
İçimin bu kadar derin olduğunu da bilmiyordum işin özü.
Yaşanılanlara bağlanıp yalanlarla yaşamak arzusundayım.
Geçmişe yalan demek ne kadar doğru?
Ama bir şekilde inanılanlar gidince insana yalanmış gibi geliyor.. (Sen bir şeyi söylemeyi unuttuğumda -yalanmış demek ki- derdin..O geldi aklıma)
Sorun da hep bu değil mi? Her şey seni anımsatıyor. Birisi kurduğum cümleleri anlamadığında gözlerim dolmaya başlıyor. Çünkü biliyorum..
Sen anlardın.. Yazmakla, söylemekle başlamadı mı her şey?
Son mesajında , -Yüzünü görmeden önce sevdim.Tanışmadan tanıdım. Heyecanını, coşkunu,gözlerinde hüznü görmeden sevdim.- demiştin ya, işte en vurucusu o zaten.
Böylesi anlaşılabilme, kendimi ait ve ait olduğu için de özgür olma hissini aldın benden.
Demiştim ya her gün kendime -Güzel olacak..- yalanlarını veyahut tesellisini söyleyerek başlıyorum diye, olmayacağını biliyorum.. Gün içinde kafamı dağıtmaya ne kadar çabalıyorsam yatmadan evvel gözlerimden -incilerim- dökülmeye başladığı an üşümeye başlıyorum.
Bu öylesi katlanılmaz bir üşüme ki, ruhumun ve bedenimin her zerresini ele geçirmeye başlıyor.
Güneş öldü..
La Sagra da Familia asla tamamlanmayacak..
Machu Pichu'da aynı anılar gibi sular altında kaldı..
İçtiğim rakının her yudumunda bir matem var artık..
Güzel olan her şey şu an bir enkaza döndü.
Bu kadar güzel olmasaydı da bu kadar acı çeker miydim?
Bilmiyorum inan..
Köşedeki duvarda yazan Gülten Akın sözünden bile nefret ediyorum artık.
Senin, benim, bizim gözlerimizle hayata bakmaktan yoruldum.
Benliğimi Kaz Dağları'nın en derin noktasına gömmek istiyorum. Kendime dair en ufak bir şey bile hatırlamak istemiyorum inan..
İnsan kendinden vazgeçince unutabilir mi?
Ben artık böyle yersiz umutlara bağlanmaktan da sıkıldım.
Keza hep en başta buldum kendimi.
Bitmeyen bir yas tutma içerisindeyim.. Ben ne ara bu kadar güçsüz düştüm?
O kadar çok üşüyorum ki anlatmak pek de mümkün değil.
Dedim ya, benliğimi Kaz Dağlarının en derin noktasına gömmek istiyorum..
Hasan ile Emine'nin aşkı gibi Kaz Dağlarında bizim ruhumuz da huzur bulur belki..
Ve ben, o kadar çok üşüyorum ki.. 

13 Şubat 2018 Salı

Bir Nev-i Karalama

Dün yatmadan sana şöyle bir cümle yazmışım:
Seni sevmek Dünya'nın en büyük yalnızlığı..
Şu an içim benliğimi aşacak gibi hissediyorum..Bir o kadar da bir şey yapmak istemiyorum.
Senden sonra kimseyi sevemeyeceğimi hissediyorum.. Belki de erkenden konuşuyorum, bilmiyorum..
Kafam o kadar karışık ki..
Dünya'ya ilişkimizin gözünden başka şekilde bakamıyorum. Her şey o kadar yerli yerinde gözüküyor ki bu ilişkide, biten ilişkide..
Sanki tam olması gereken şekilde olmuş gibi. Neden bittiğine dairse tek mantıklı cümle kuramıyorum.
Her şey o kadar kusursuz geliyor ki geçmişe bakınca ve hala.
Dünya'da beni bir sen sevebilirmişsin de bu sevgi de bitince kendim bile kendimi sevemez olmuşum gibi.
Herkese gülmekten çok sıkıldım, sana bile..
Her şey yolundaymış gibi davranmaktan çok sıkıldım.
Osmangazi Tramvayı geçerken ''Stadyum'' durağından geçeceğini bilerek üzülmekten çok sıkıldım mesela.
Ne yapacağımı bilememekten de..
Her yerde anıların olmasından sıkıldım, ama bu anılardan kaçınca öleceğimi bilmekten de..
Ruhumda çok büyük bir yer ölüyor ve ben buna katlanamıyorum.
Öylesine yaşayamıyorum. Ben seninle yıllardır aradığım hayat amacımı bulmuş idim.
O kadar canım yanıyor ki şimdi..
Sevilmek var olmak ile eş değer benim için, biliyorsun..
Şimdi var olmayan bir ruhun bedenini idare etmeye çalışıyorum.
Sıkıldım..
Seni sevmekten vazgeçebileceğimi sanmıyorum, vazgeçmek istediğimi de sanmıyorum hoş..
Bile bile lades benimki..
Dedim ya, Seni Sevmek Dünya'nın en büyük yalnızlığı..

7 Şubat 2018 Çarşamba

Zorunda Kalmışlığın Zorunluluğu..

Her sabah umut ümidiyle uyanıyorum.
Her sabah kendime diyorum ki bugün mutlu olacağım.Sabah mahmurluğunun ve uyku ilacından kalma sersemliğin uyuşmuşluğu ile hep bunları diliyorum..
Her sabah..
Sürprizler istemsiz olur ya hani ben onlar beni bulsun diye bir çok kapı açıyorum.
Kendini hazırlayan bir sürpriz belki beni mutlu eder diye.
Bugün yazarını bilmediğim bir yazı okurken Tanpınar okumalıyım dedim..Sonra farkettim ki okuduğum yazının sahibi Tanpınar imiş. Sebepsiz güldüm.
Dedim ki evet bugün güzel geçecek..(Kendime sürekli bu zorunda kalmışlığın zorunluluğunu anımsatmak durumundayım ne yazık ki)
Sonra durdum gülmeye çalışarak. Kahvemden bir yudum aldım.. Sigarama gitti elim.
Ve gene içimin dayanılmaz boşluğu.. Orada idi işte. Coğrafyasını bilmediğim bir yerin körfezinde kasırgada kalmış bir gemi misali oradan oraya sürüklüyor beni.
Çok deniyorum.. Çok okuyorum.. Çok fazla küçük ayrıntıyı anlamlandırmaya çalışıyorum.
Bir dilek şişesi aldım.. İçinde bir dolu kum tanesi, denizin sonsuzluğunu ve tüm o kirlenmişliklere rağmen güzelliğini anlatırcasına da bir kaç minik deniz kabuğu vardır içinde. Bir de küçük bir parşömen kağıdı.
Bir dilek yazdım Beatles I Love Her çalarken.. (Bir çok şarkımız vardı ya bu şarkı en özeliydi sanki. Gittiğimiz yerde buluverirdi bizi.)
Fark ettim ki istemsizce yazdığım dilek de aynı umut ümidi gibi Dünya'nın anlamsızlık çukurlarında bir yerlerde dolanan cinsten.
Tüm bunları biliyor iken ve şu an burada yazıyor iken de daha kötüsünü yaşamaya devam edeceğim.
Yazmayı bırakacağım.. Her zaman yaptığım gibi bir müzik açacağım veyahut yeni aldığım kitabı elime alacağım.
Sonra diyeceğim ki kendi kendime:
''Bugün mutlu olacağım, bugün güzel birgün olacak.''

15 Ocak 2018 Pazartesi

Beni bilen bilir.. Cemal Süreya'yı pek sevmem de okumam da..
Fakat son günlerde bir şiirinin bir bölümü değiştirip değiştirip söylerken buldum kendimi..


"Hiçbir şeyim yok akıp giden -zamandan- başka 
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni"

11 Ocak 2018 Perşembe

öyle bir şey..

Gene içimde bin bir tane düşünce..
Bazen çıldıracak gibi oluyorum.
Seni en son görmem yaklaşık 8 ay iki gün önce idi.
8 ay 2 gün evvel mutluyduk biz. Sarılmıştık.. İçmiştik de, bir parça güzeldi kafamız.
Ama ayrılmamızın acısını ikimizin de geçirmemişti.
Ben otobüse binmiş gizli gizli ağlarken ablama gitmiştim, balkonda öylece durup ağlamıştım, mesaj atmıştım sana..
Sen ise bana çaktırmak istemediğini ama boğazının düğümlendiğini söylemiştin.
Sen zaten hislerini en fazla bu kadar belli edebilirdin. Bir şey olsa direk seni aramak gelirdi içimden.
Heycanlarım sen bilmeyince eksikti, mutluluklarım ve hatta hüzünlerim bile sen bilmeyince yarım idi.
Hala öyle.. Durmaksızın sana yazmalarım da bundan hep. Kendimi tam hissetmek istiyorum bir parça.. ''Tatlı rüyalar evham perisi'' demediğin günler uyuyamıyorum mesela..
Sabahın ışıkları ile yatıp aptal ilaca rağmen 3-4 saat sonra kalkıyorum..
Ayrıldık biz senle..
Tam görüşmemizin üzerinden 7 ay 13 gün geçmiş iken..
Kafayı yedirtiyor ne olduğu düşüncesi ya ben de işte tam bu yüzden son kez geliyorum yanına.
Gözlerine bakınca anlarım ki ben, çünkü en iyi ben tanırım bu hayatta seni.
Ben konuşurken bana ne kadar uyuz olduğunu, ama ne kadar sevdiğimi gördüğünü biliyorum.
Bu kadar sevdiğim için bunalıp kızdığını da sonra beni neden bu kadar seviyor diye düşündüğünü de biliyorum..
Bu kadar sevmemden bu kadar bunalırken bir yandan tuhaf bir şekilde nasıl içten içe hoşuna gittiğini,bu ayrılığın seni üzdüğünü ama kendine itiraf edemediğini de biliyorum.
Ama geliş nedenimin bunla alakası yok, hayır..
Ben sadece bir anlık bile olsa seni görmek, gözlerine bakıp anlamaya çalışmak istiyorum.
İçimdeki umudu asla gizleyemem..Fakat inan bana gelişimin bununla o kadar ilgisi yok ki.
Sadece son bir veda.. İçimi ben seni son kez gördükten sonra oraya gömeceğim.
Döndüğümde maskemi geçirip içimde yasımı tutmaya başlayacağım.
Bunu yapmazsam olmaz, olamaz, devam edemem hayatıma..
Ve bir de.. İçimde kötü bir his..
Sanki yolda bir şey olacakmiş gibi.. Yolda bir şey olması değil de aileme:
Aşık oldum ve her şeyi yapmaya hazır idim.. Öyle bir sevdim ki Dünya'yı gözüm görmedi demek isterdim.
Şimdi bu yazıyı bana belki bir şey olur diye yazıyorum.
Öyle bir sevdim ki ben..
İşte öyle bir şey..

9 Ocak 2018 Salı

Değil bu..

Veda etmek değil bu..
Veda ettiğim kendim olurum keza. Ve bunu istemiyorum.
Nefes almak ve yaşadığımız 3 yılı tekrar tekrar içimde yaşamak istiyorum.
Hoş hiç bir zaman inanmayacağım zaten bittiğine de.
belki de en zoru bu olcak.
3 yılda ne kadar büyüdümse, geliştimse, nasıl olgun bir öğretmen, bir kadın oldumsa hepsinde sen varsın..
Şimdi bakıyorum çevreme de olmadığın hiçbir şey yok.
Veda etmek demek bütün bunları anlamsız kılmak demek olurdu.
Beraber lego yaparken benim yapamamalarımı, senin gülüp alay ettikten sonra hangimiz yapcaz kavgalarımızı,
Köriye sütü fazla koyma tartışmalarımızı, eklerin son parçasını paylaşamamalarımızı, karşılıklı öaya püskevit banarken anında surat asmanı ve benim sana yaptığım uyuzlukları,
seni hava alıcaz bahanesiyle saatlerce yürütmelerimi, sonrasında hasta olmalarımı senin de bana kızmanı ama yeri gelince sabaha kadar başımda beklemelerini, beraber filme girme heycanlarımızı sonrasında saatlerce konuşabilmeyi, Mundo'da Travelers'ta oturup biramızı yahut sıcak şarabımızı içerken belki bira tabağı belki Mundo Burger söylemişken senin resim çizmeni ve benim izlememi, saatlerce izlememi, ah yıllarca bile izleyebilirim..
Bunlara nasıl veda ederim ki, ben seçemiyorum diye her hafta bana getirdiğin filmlerle yaptığımız arşivleri, her kitaba attığımız Eray-Gözde başlıklarını, onları okurken heycanlanıp seni aramalarımı, senin de Sincap seni demelerini..
Nasıl silebilirim.. Dinlediğim, izlediğim, düşündüğüm her şeyde sen  varken nasıl veda edebilirim ki..
Sana demiştim, gözlerim bile artık seninle görüyor diye.
Görüp heycanlandığım şeyi, heycanlandığım her hangi bir şeyi seninle paylaşmayınca sen de beni sinir edip güldürmedikçe sanki hep eksik kalıyor.
Nasıl veda edebilirim ki..
İlk şarkımız Cheek to Cheek idi senle.. Sonra bir ton beraber şarkımız oldu, tüm şarkılar bizim oldu..
Tüm hicazlar bizim oldu rakı bardağını masaya vururken..
Yada dönen atlı karınca eşliğinde karşılıklı sarhoş olmuşken tüm yıldızlar bizim oldu.
Şimdi söyle bana tüm bunlar ruhumun en özel yerindeyken nasıl veda edebilirim.
Ben kendimden vaz geçmek istemiyorum.
Ama en çok da anılarımızı içimde tekrar tekrar yaşamak istediğim için vazgeçmek istemiyorum..
Hayat bizi karşı karşıya getirerek en güzel felaketi yarattı..
Sahi ya sen bana öyle derdin..
Benim güzel felaketim..
Şimdi ben de sana diyorum
Benim güzel felaketim
Seni çok seviyorum..